Menü Kapat

Ekonomide yabancıya tam teslimiyet, sanatta ve eğitimde de yıkımı, gericiliği ve tarikatçılığı beraberinde getirdi. Neydi bu dönemin felsefesi? Borçla kalkınma. Borç yiğidin kamçısı sözü, yiğidi maskara edinceye kadar sürdü.
İlki 1929 yılında Cumhuriyet ’ imizin kurucusu Kemal Atatürk ’ ün direktifi ile başlatılan Yerli Malı ve Tutum Haftası ’ nın bu yıl yetmiş üçüncüsünü kutlayacağız. Cumhuriyetin ilk yıllarında coşku ile kutlanan, son elli yılda önce fındık fıstık, portakal yeme törenlerine indirgenen, sonra tüm Cumhuriyet ilkeleri alışkanlıkları gibi, unutturulan, gereksiz sayılan Yerli Malı ve Tutum kampanyamız..
Üstelik, ülkemiz, gırtlağına kadardan öte, borç denizinde boğulurken,
Üstelik, ekonomik bunalımlarla ( krizlerle ) kavrulan ülkemizin tüm mağaza vitrinlerini dışalımlı ( ithal ) ürünle doldurmasının doğal sonucu işsizlik patlamışken,
Üstelik, Kıbrısta, Kuzey Irakta ulu devletimiz büyük sınavlardan geçerken,
Üstelik, ekonomideki bu teslimiyetin çağdaşlık yalanıyla ülke insanını kozmopolitizm batağındaki Televole kültürü teslim almışken.. Nereden bakarsanız bakın, ülke ve cumhuriyet her zamankinden daha fazla ulusal sanayisinin güçlendirilmesine muhtaçken, şimdi moda dışalım.
İnsan, Bizans düşerken, Bizans sarayındakilerin, “ Melekler erkek miydi değil miydi?” tartışması pervasızlığını anımsıyor.
Yerli Malı ve Tutum Haftaları düzenlediğimi yıllarda ( tüm dünyada yaşanan bunalıma karşın ) genç cumhuriyet adını Amerika ve Japonya ’ nın ortasına yazdırıyor.
Dünyanın en hızlı kalkınan üç ülkesinden biriyiz.
Osmanlı’dan kalan borçlar da ödendikten sonra, yüz kırk ton altın biriktirmişiz.
Tarımdaki üretim artışlarımızla, bırakınız dışarıdan besin ( gıda ) dışalımı yapmayı, dışsatımımızla dışarıdan alacağımız ürünleri kazandığımız dövizimizle alıyoruz. Borçla değil. Avrupa’ya, Sovyetler Birliğine uçak gövdesi satıyoruz.
Örnekleri uzatmak olanaklı ama kısaca, Onuncu Yıl Marşı’nda temel göstergesini bulan yepyeni bir cumhuriyette ulusun başarıya kilitlenmesi ve dahası başardığının sonuçlarını almaya başladığını görmesi, ekonomideki atılımların ülke insanının gönencini arttırdığını bilmesi, yaşaması, ulusun mutluluğu..
Göncencin doğal sonucu ; ulusal kültürün zenginleşmesi, yaşam standartlarının gelişmesi ve aydınlanma, tümden kalkınma.
Cumhuriyet ’ in ilk yirmi beş yılındaki hangi göstergeye bakarsanız bakın, sanayileşme, tarım , sanatsal faaliyetler, eğitim, hepsinde atılım ve gelişme vardır ve bu gelişmeler üst düzeydedir. Çünkü o yılların temel felsefesi ulusal kalkınma, kendi gücüne dayanma. Bu temel politikanın getirdiği saygınlık. Uluslar topluluğunda başı dik, sözü dinlenir ve önemsenir bir ülke.
Bu bir masal değil gerçek. Üstelik uzaklardaki bir ülkenin deneyimi de değil. Bizim vatanımızda, bizim insanımızla, bu işi biz başardık. Bir hayal olmadığını da yaşayarak gördük. Olumlu sonuçlarından gururla yararlandık.
Ya sonra?
Sonra Cumhuriyet ’ in ilk yirmi beş yılında ne baş tacı idiyse, onun tu-kaka ilan edilişi..
Güçleri yetmediği konuları yok saymak, zamanla unutturmak, “Atatürk ’ ü aşmak lazım” maskaralığına “O’nu aşmak için önce O’na varmak, O’na ulaşmak, sonra O’nu da aşmak, Atam’ın zaten gösterdiği hedefti.” Diyenlere kulak tıkandı.
Küçük Amerika olmak aşağılıklığına sürükleniverdik. Artık dönem, cumhuriyetin ilk yıllarında mahkum edilenlerindi.
Ekonomide yabancıya tam teslimiyet, sanatta ve eğitimde de yıkımı, gericiliği ve tarikatçılığı beraberinde getirdi. Neydi bu dönemin felsefesi? Borçla kalkınma. Borç yiğidin kamçısı sözü, yiğidi maskara edinceye kadar sürdü.
Geldiğimiz noktada ulusal iradenin temsil edildiği Mecliste hangi kanunların kabul edileceği, okyanus ötesindeki banka merkezlerinden gönderiliyor. Milletin iradesi yerine borç veren merkezlerin iradesi, emirleri egemen. Yaşadığımız, Osmanlı’nın son dönemi , Sevr ile biten tarihsel maceramızda, Duyun-u Umumiye yerine geçen IMF.
Borçla kalkınma maceramızın sloganı “ Küçük Amerika Olacağız ” gerçekleşmedi ama uluslararası tüm kuruluşlarda Türkiye’nin “küçük” düşürüldüğü olayları ardı ardına yaşadık.

Yeniden Kalkınma Modeli
Cumhuriyet’imizin ilk yirmi beş ile son yirmi beş yılını karşılaştırdığımızda, akıl ve vicdan sahibi herkesin kabul edeceği, gerçek son yirmi beş yılın, ilk yirmi beş yılın inkarı temelinde gerçekleştiğidir.
Küçük Amerika sürecinde ( ham hayalinde ) küçük düşmenin, yoksullaşmanın alemi ne?
Yeniden kalkınma, Yeniden ulusal sanayimizin güçlendirilmesi..
İşte bunun için; Yerli Malı ve Tutum Haftası.. Yerli malı ve tutum haftası bir felsefe, bir ekonomik program, bir aydınlanma ışığı..
Yerli malı ve tutum haftası yapanlar işlendirmeyi ( istihdam ) artırmanın ilk adımını atarlar. Anadolu insanı iş sahibi olur. Yerli malı ve tutum haftası yapan ülkenin doğal refleksi, ulusal teknoloji yaratmak, ulusal bilgi birikim olur. O çabanın doğal ürünü sanat okulları, teknolojiye dayanan eğitim olur.
Artık o ülkede altı yüz bin fazlası olan imam-hatiplerin açılması bir fantezi olarak dahi gündeme gelmez. Kalkınamaya, zenginleşmeye karar vermenin sonuçları ile ulusal seferberlik, ülkede başarmaya kilitlenmenin ülke beraberliği yaşanır. Ya da bugünkü yılgınlık, küçüklük, yoksulluk azalmaz.
Dünya uluslar topluluğunun itelenen, örselenen, ulusal çıkarları aleyhine kararlara baş eğdirileni olmak.. Hangisini seçiyoruz? Ya da bizim adımıza birileri hangisini, bize seçtiriyor dersiniz?

*** Bu yazı 17 Aralık 2002 tarihli CUMHURİYET gazetesinde yayınlanmıştır. ***